Bu bloğu yazmaya ve hayatımı değiştirmeye karar verme sürecim
aslında çok gerilere gidiyor. 2008 yılında İstanbul'a gelip ilk şoku yaşadıktan
sonra diğer insanların"alışma süreci" dedikleri kavram çok şükür ki
beni içine çekemedi.
Alışamadım bir türlü hiç durmadan akan ya
da çoğu zaman akmayan E-5 görüntüsüne, sahil kenarında koşmaya ya da yürümeye
çalışan insanların mangal dumanına boğulmasına, yeşil alan gördü mü hemen ateş
yakıp tavuk ya da et pişiren insanlara.
Metrobüs durağında kapı açılınca cenge
gider gibi birbirine dirsek, omuz atarak yer kapmaya çalışan insanların
mücadeleleri bana "Ben neden buradayım? Ne yapıyorum?"
sorularını daha da sıkça sordurmaya başladı. O insanları yargılamak mümkün
değil, çünkü bu sistem biri ve birileri tarafından bizlere dayatılıyor ve biz
de katlanıyoruz, ses çıkarmıyoruz...Ama bu sistemin içinden çıkıp kurtulmak
biraz da elimizde değil mi?
İşte tüm bunları düşünmeyi iyice
yoğunlaştırdığımda Permakültür ile
tanıştım.
"Sürdürülebilir Tarım" olarak da
adlandırabileceğimiz Permakültür; Bill Mollison tarafından
geliştirilmiş ve 1979 'da Avustralya Permakültür Enstitüsü halini alarak
daha da bilinir hale gelmiş sürekli ve sürdürülebilir tarım modelidir.
Araştırmalarımı ve blog gezintilerimi
arttırıp, devamlı Permakültür üzerine okuyup, içimdeki doğa azmanını
iyice besledim. Son olarak da Tarla Taban ile tanışınca ve enfes bahçelerinde
bir gün geçirince her şey yerine oturdu. Artık kendimden çok emindim ve
İstanbul'daki günlerim için geri sayım başlamıştı. Sonunda kararımı kesin
verdim; geçmiş dünyamdan kalan maddi yükümlükleri en hızlı şekilde,
zamanımı satarak kazandığım para ile kapatıp, İstanbul'u terketmek...
Tam olarak doğru tabir bu sanırım;
"Zamanımızı para karşılığı satarak geçinmeye çalışmak" Zenginliği
para ile ölçmek ve kendi zamanımızı ailemize, çocuklarımıza, dostlarımıza
ayıramadan "çok çalışmak, çok para kazanmak" Deli gibi çalışarak para
kazanmak fikri bana göre zenginliğe ulaşmanın en mantıksız yolu. Asıl
zenginlik; istediğin zaman, istediğin yerde ve istediğin kişi ile olabilecek
zamana sahip olmak.
Basit Yaşam Denemeleri; tüm bu paydaları doğa içinde sakin bir
yaşam potasında eritince ortaya çıktı. Henüz doğaya kendimi teslim etmemişken
bu bloğu yazmaya başlamak ve süreci hep birlikte gözlemlemek sanırım daha da
akılda kalıcı ve öğretici olacak.
Amacım; geçtiğim tüm yollardan ilerde geçebilecek herkesi bir
nebze olsun bilgilendirmek.İçlerindeki endişeleri ve "acaba"
"nasıl" sorularını kendimce yanıtlayabilmek.
İşin içerisinde "doğaya dönüş" olunca izlemediğim ne
kadar çok film ve belgesel olduğuna şaşırıp kaldım. Demek ki algılarımız bazı
şeylere kapalı olunca o konu üzerine düşünmek ve araştırma yapmak aklımızdan
geçmiyor.
Bu tarz bir araştırma yaparken Serkan Mutan'ın bloğuna ve "Doğa
Filmleri" başlığındaki
listesine rastladım. Sizlerin de zevkle ve tebessümle izleyeceğiniz filmler
olduğuna inanıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder